18 Şubat 2009 Çarşamba

ResimSergisi | SonerÇakmak | Islık

Soner Çakmak@PlayStudio... 1976 yılı Sinop doğumlu olan sanatçı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi / Resim Bölümü 2001 yılı mezunu. Sanat yolculuğunun başlangıcından itibaren, sanatsal ilgisini yaşamın kıyısındaki insanlara yoğunlaştıran Soner Çakmak; tribüne oynamadan, sahte tebessümlerle şirinlikler yapmadan, güçlü bir desen ve sağlam boya bilgisiyle işlediği resimlerini “Islık” başlığı altında 11-28 Şubat 2009 tarihleri arasında Play Studio’da sanat severlerin ilgisine sunuyor.

2008, Nuri İyem Resim Ödülü Seçici Kurul Özel Ödülü ve 2008, Art Forum Ankara Genç Sanatçılar Yarışması Başarı Ödülü sahibi bu “genç usta”nın sergisini görmeniz dileğiyle...

Açılış: 11 Şubat 2009, Çarşamba 18.00-21.00.

Adres: PLAY Studio Turnacıbaşı Sokak, No: 19 Beyoğlu.

www.playstudio.org | info@playstudio.org.


PlayStudio/Turnacıbaşı Sok. No:19
Taksim/Beyoğlu/İstanbul/Tel: 0212 292 77 85
www.playstudio.org

15 Şubat 2009 Pazar

15'inciSayfa | De Ki!


14 Şubat'tı dün. Sevgililer Günüydü. Âşıklar Bayramıydı da denebilir bir bakıma...
Düşler, Gerçekliğe oranla daha yatkın duruyor, umulan yaşama...
Dünya çoğu yerde, Valentine's Day diye anıyor bu günü. Kutsanmış bir gün bu. Aziz Valentine kutsamış demek ki bu günü... Her dilde vardır bir karşılığı bu günün adının. Türkçede 'Âşıklar Bayramı' denebilirdi. Büyük olasılıkla günün adı, bazı dillerde, böylesi sapmalara, anlam kaydırmalarına yol açmıştır.

Kutlu olsun geçmiş bayramınız ey sevgililer!

2 Şubat 2009 Pazartesi

Edebiyata Vaktiniz Var mı?

23-XI-1937

İki gözüm, beni mazur görün; mektubunuza ancak şimdi cevap verebiliyorum. Resmi işlerim tahmin ettiğiniz gibi çoktur. Fakat sizin için ve edebiyat için, iki elim kanda olsa yine vakit bulurum.

...
Mesela bir gün –çok zaman evvel- arkadaşlarımızdan biri bana demişti ki:”Senin kahramanların hep ortadan aşağı yani médiocre [düşük, vasat] tiplerdir. Halbuki sen kendin ince hisli bir sanatkârsın. Onlara kendinden bir şey katmıyor musun?” Hiç şüphesiz katıyorum –onlara merhametimi ve méprismi [küçümseme, hor görü] katıyorum. Ne yapayım ki ideal bir romanın kahramanına hiç rast gelmedim ve insanları daima gündelik yaşayışlarının içinde, birtakım küçük ihtiraslarla çırpınır gördüm.

Bir gün de bir hanım bana dedi ki: “Yakup Kadri Bey, siz anlaşılan hayatınızda hep kötü kadınlara rast gelmişsiniz. Onları hep behimi instinctif [içgüdüsel] taraflarından görüyorsunuz. Hemen bütün romanlarınızdaki kadınların hiçbiri faziletli değil. Bu sizin kadınlar hakkındaki yanlış telakkinizi gösteriyor.” Bu da ispat ediyor ki, ben kadın olsun, erkek olsun insanı daima pesimist bir zaviyeden ve mépris [küçümseme hor görü] ile müşahede etmişimdir. Halbuki, size samimi bir itirafta bulunacağım. Hayatta hiç de böyle değilimdir. İnsanlara karşı ilk hareketim hudutsuz bir sempatidir, hudutsuz bir emniyettir. Hatta bu sempati ve bu emniyetin bazen beni gülünç vaziyetlere düşürerek (safderunane bir samimiyet) şeklini aldığını görmüşümdür. Belki biraz ondan romanlarımda insanlardan intikam almayı istiyorum. Bu bende hayattaki déception’larımın [düş kırıklığı] bir aksülameli [tepkisi] olsa gerektir. Çünkü ne kadar olsa yaşarken kalbimle, yazarken kafamla yazıyorum.
...
Çok derin sempatime inanmanızı dilerim, iki gözüm kardeşim.
Yakup Kadri.

[Yakup Kadri bu mektubunu, çok sevdiği Hasan-Âli Yücel’e yazmıştır.]

Yakup Kadri’den Hasan-Âli Yücel’e Mektuplar, Haz. Canan Yücel Eronat, s. 31, 32, 33, YKY 1996 İstanbul.

30 Aralık 2008 Salı

YeniŞeyler | 2 0 0 9


S a n a G e l d i m !



bir Yeni yıla daha
eylül geldi
sevgime sevgin geldi
bana sen geldin

Güllerle süsledim Günleri
seni sevincim ve sevdamla
beni yalnızlığımla
süslediğim günler geldi

günlere eylül geldi
bir yeni yıla daha
ömrüme ömrün geldi

sana ben geldim



yeni yıl günleri | refik durbaş || derleyen editorbey

8 Aralık 2008 Pazartesi

ŞiirŞeyler | Pencereler


sabaha karşı mıydı bilmiyorum | yoksa akşamüstü müydü
belki de gece yarısı | bilmiyorum


girdi odama pencereler | perdeli perdesiz
ben basma perdeleri severim | ama tül perdeler de vardı
kara ustorlar da | ustorları çekip çekip bırakıyordum
bir daha inmez oldu kimisi | kimisi bir daha çıkamadı yukarı
ve camları kırık pencereler | elimi kestim | kimi camsızdı büsbütün
camsız pencereler içime dokunur | camsız gözlükler gibi

pencereler | yağmur yağıyordu camlarınıza
kızıl saçları kederli uzun | ben alt dudağımda cıgaram
türkü söylüyordum içimden | yağmur sesini kendi sesimden çok severim

pencereler | beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz
bir deniz mavi yüzük taşından | serçe parmağıma geçirdim usulcacık
üç kere öptüm ağlayarak | öpüp alnıma koydum üç kere

pencereler | çıktım kırmızı velenseli yataktan
çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin
oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada
dışarda kar yağıyordu | ben kızamık çıkarıyordum



pencereler | sabaha karşı mıydı bilmiyorum
belki de gece yarısı | bilmiyorum


odamın içindeydi yıldızlar | ve gece kelebekleri gibi
çırpınıyorlardı camlarınızda | ben onlara dokunmaktan çekinerek
açtım sizi pencereler | salıverdim yıldızları geceye
aydınlık sınırsız özgür geceye | yapma ayların geçtiği geceye

kurtlar duruyor ayın altında | hasta aç kurtlar
kurtlar duruyor önünde pencerenin
kadife perdeleri kapasam da sımsıkı
ordadırlar bilirim | gözetliyorlar beni

pencereler | düştüm bir pencereden
bir güzele bakarken | dünya halime güldü
güzel dönüp bakmadı | belki farkında değildi

pencereler | pencereler | kırk evin penceresi odama girdi
ben oturdum birinin içine | sarkıttım ayaklarımı bulutlara
bahtiyarım | diyebilirdim belki

nâzım hikmet | pencereler


pencereme dolanma ay ışığı | rüzgârın soluğuyla titreye titreye
ağaçların hatırını sor | -yoksul ve kimsesizdirler


denizlerin dibinde oynaşıp duran | balıkların sırtlarını ışıt
pencereme dolanma ay ışığı | gözlerimle sokaklara abandığımda
yalnızlığı bulursam | öksüz ve dağınık Kitaplarımı bulursam
odalarda, evlerde | her radyoda yürek tellerini titreten
bir türkü bağırırsa | pencereme dolanma ay ışığı

rüzgârda el çırpan nehirleri anımsarım | teninde Keklik hoplatan kırları
dallarında yeni Gelinler gibi | istekle kıvranan | erikleri
eski bir pikapta Theodorakis çalıyor | bir gemi açılıyor Pire limanından
çarpa çarpa dalgalarına | dostluğun ve sevginin | eski bir pikapta Kardeşlik çalıyor

ahmet erhan | pencereme dolanma ay ışığı



iç çekmeler ve bağırışlarla | titriyor teller
pencereme dolanma ay ışığı


özlerim bir dostu kucaklama duygusunu | onunla ağlaşmayı sessizce
özlerim bir çiçeği öperken | toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi

pencereme dolanma ay ışığı | yorgunum
pencereme dolanma ay ışığı bu gece

ahmet erhan | pencereme dolanma ay ışığı










Teşekkürler:
Nâzım Hikmet | Ahmet Erhan.
Derleyen: EditorBey | "ŞiirŞeyler | Pencereler".

7 Aralık 2008 Pazar

ŞiirŞeyler | Taşlar


duvarcı olmak isterdim

hem ben taşların konuştuğuna da inanırım
sıradan taşlar hep ilgimi çekmiştir

ama asıl yapı taşlarıyla içli dışlı oldum

taşları öyle tanıdım ... yapıcıları da

taşlar bir duvarda durduğu ölçüde başka hiçbir yerde
daha güzel durmazmış gibi gelir bana

taş duvarlara bir resme bakar gibi bakarım

hem duvarcılar dünyanın en sessiz en güzel insanlarıdır
taşlara benzerler
taşlar gibi yalın sade güzel

bir de şairler gibi güzel işlerin adamıdırlar

duvarcı olmak isterdim

———————
ilhan berk | inferno

Derleyen
Editorbey, ŞiirŞeyler | Taşlar

18 Kasım 2008 Salı